AVRUPA'DA OLMAK FEMİNİZMİ TETİKLİYOR

Merhaba sevgili okuyucularım.

Bu ayki köşe yazımda feminizmi nasıl algıladığımız hakkında görüşlerimi beyan edeceğim. Amerika' da 1948'li yıllarda kadına seçme ve seçilme hakkını vererek feminizm başlatılmıştır. Çoğu dünya ülkelerinde özelliklede hemcinslerimiz tarafından feminizm yanlış anlaşılmıştır. Feminizmin başlı başına bugünlerde erkek düşmanlığına kadar getirilmesi, aslında feminizmin tamamen yanlış anlaşılmasından kaynaklanmıştır. Kadına seçme ve seçilme hakkının verilebilmesi kadına bir bağlamda demokrasi özgürlüğünün de verilmesi olarak algılanabilir. Ama geri kalmış ülkelerin hala kadını feminizmden uzaklaştırmak adına büyük çabası devam etmektedir. Avrupa ülkeleri bugün tamamen feminizmi destekleyen yasalar getirmiştir. Her halükarda bu yasalar kadınları sevindirebilmekte ve demokrasi anlayışını anlatabilmektedir. Fakat bazı hemcinslerimiz de bu anlayış şeklinden çıkıp hat safhada erkek düşmanlığına kadar gelmiştir. Kısacası bir savaş çıkarsaydı kadınlar, ilk silahı ateşleyecekleri muhakkak karşı cins olurdu.

Peki islam dini kadına nasıl bakıyor?

Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü dönemde, Hz. Ömer başından geçen hadiseyi şöyle anlatır: "Hayatımda iki şey vardır unutamadığım, birine çok güler, birine çok ağlarım andıkça. Güldüğüm hadise İslam dinine geçmeden önce seyehatlerimizde helva götürürdük, biz bu helvayı put yapıp tapmıştık, yolda acıktığımızda o helvaları yerdik. Bu hadiseye çok gülerim ve kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü dönemde kendi kızımı toprağa gömüyordum, yüzüme sıçrayan çamurları eliyle silmişti, ben kızımı gömmüştüm toprağa, ne zaman bu hadiseyi anımsasam ağlarım doya doya. Offf hem de ne offf ve gün geldi İslama ışık bigi doğdu nebilerin en güzeli! sevgililerin en hoş olanı HZ.MUHAMMED S.A.V hazretlerinin gelişi ile kadın hakları koruma altına alındı. Aslında Amerika'dan çok asırlar önceye yani bizim güzel dinimiz islama dayanır kadın hakları mevzusu ve ne tuhaftır ki, yine en çok islam ülkelerinde kadının hakları ayaklar altına alınmıştır. Bu demek ki biz kadının hakkını değil, beraberinde islam hukukunuda çiğneme eyleminde bulunuyoruz. Veda hutbesinde yine davacı olacağından söz ediyor sevgili peygamberimiz kadına dair haklar konusunda. Peki Avrupa'daki bizim kadınlarımız feminizmi nasıl algıladılar. Hollanda kadın hakları konusunda şeffaf kanunlara sahip olan bir ülke ve bu ülkede kadın işsiz ve eşinden ayrılmış ise sosyal maaşı denilen hakka, belediyeler sayesinde kavuşuyor. Kadının bu güce sahip olması kendinde büyük özgüven yaratıyor. Ayrıca iş kurmak isteyen kadınlara belirli kredi hakları devlet tarafından tanınıyor. Ya bizim bir kaç kuşak öncemizi hiç düşündük mü? Ananelerimiz ve töre mağduru kadınların üzerine kuma gelip buna susmak zorunda kalışları. Tek sosyal psikolojik güvenleri adamın ilk eşi olabilmişselerdi yani "kocamın tapusu bende, soyadını ben taşıyorum, iki gecede bir sıra benim" böyle avutuyorlardı kendilerini üzerlerine kuma gelmiş ve kendilerine (abla) diye hitap eden kumaya karşı. Dayak mağduru olup kadına baba kapısından gelinlikle çıktın, koca kapısından kefenle çıkarsın ideolojisi öğretilmişti. Şimdiki nesil çok ama çok şanslı. Bugün Türkiye bile bu konunun hassasiyeti tarafından en şanslı ülkeler arasına girdi. ''Mavi Çatı'' adı altında kadın devlet tarafından korunuyor. Eşinden dayak yiyen kadın en yakın polis karakoluna gidip suç duyurusunde bulunup sorunu mahkemeye taşıyabiliyor, tabi ki öğretilmiş çaresizlikten kurtulabilirse. Burada öğretilmiş çaresizlik kader kavramına boyun eğip kadından sabır taşı çıkarmaktan ibarettir. İntihar eden çaresiz kadınları basından çok kez izlemişizdir. Peki bunun tam tersi durumlar yok muydu? Yani kadın elinden zulüm çeken bir koca, ihanete uğrayan erkek sembolü ve ailesine küfür yiyen adam.

Sevgili okuyucularım şimdi sıra bende !

Daha doğrusu sizin şu anda bana sormak istediğiniz soru ile sıra bende. Ben feministmiyim? Yanlış anlaşılan feminist anlayışına göre feminist değilim. Her zaman dediğim gibi ister savaş ortasında ağlayan yetim bir çocuk olsun, ister eşinden şiddet gören kadın olsun, ister biz zalim kadının elinden zulüm çeken koca olsun kısacası ben insan hakları savunucusuyum. Peki neden hep karşı tarafta aradık suçları? Onlar arasındada suçlular var o durum müstesna. Avrupa'da yaşayan hemcinslerim, sizler arasında da dört dörtluk eşe sahip olup gereksiz sabah kahvaltılarında dolaşıp biraz sonrasında uyanıp işe gitmek zorunda olan eşlerinizi aç işe yolladıklarınızı da gördüm. Akşam gezmelerinden fırsat bulamayıp eşinizin iş dönüşünde asık suratla karşılayıp sonrasında 3 gün arka arkaya makarna yedirenleriniz yok mu? Şimdi bu adamın hakkını kim savunsun..basit bir tebessümü ihmal edip meyhane köşelerine uğurladığımız, beyaz peynir ve kavunla gözyaşlarını meyhanede meze yapan ve akabinde ayılmak için işkembe çorbacılarına giden eşler kimin eseri?

Savunmak zorunda olduğumuz tek şey, sevgi, saygı ve sadakattir. Bunlar barışa gebe unsurlardır. Sevgiyle kalınız, yuvanız şen , huzurunuz daim olsun. Başka bir yazi metninde görüşmek dileğiyle...

Platform dergisi

Denk Ramazan Bayramı